Perihan ile Peri Kıraliçesi


Bir varmış bir yokmuş, bir tatlıymış bir tuzluymuş, bir duvarmış bir yolmuş, bir elmiş bir kolmuş; dilliymiş dilsizmiş, belliymiş belirsizmiş, güzelmiş çirkinmiş, eh! amacı, ereği olan yürür gidermiş.

Perihan küçücük odasında bir yandan ağlar bir yandan ne yaptığının farkına varmadan şarkılar söyler, şarkılarla avunurmuş. Odasından çıktığında ise susar, dünyaya küser, kaşlarını çatar, boynunu büker yürür gidermiş. Çünkü Perihancık kendini hiç ama hiç beğenmezmiş. Kendini çooook çirkin bulurmuş. Gastelerdeki, annesinin dergilerindeki güzel bebek fotograflarıyla ve komşuların kızlarıyla kendini kıyaslarmış hep. Ve neden o çocuklar gibi güzel olamadığına yanarak ağlar dururmuş. Odasındaki barbi bebeklerin, çizgi filmlerdeki çizgi kızların bile ondan daha güzel olduğunu düşünürmüş. Tombul elleri, gür kaşları, kıvır kıvır siyah saçları, dudağının üstündeki tüycükler ve elleri gibi tombul ayaklarından hiç hoşlanmazmış. Annesi babası, dayısı halası, öğretmeni dadısı kendilerine göre güzel bir çocuk görüp de, o çocuğun gözünü kaşını , saçını başını överlerse iyicene kötü hissedermiş kendini. Başlarmış hıçkıra hıçkıra ağlamaya. Fakat kimseye söyleyemezmiş derdini. Kaçar gidermiş odasına.

Birgün dayanamamış artık odasındaki barbi bebeklerden bazılarının saçlarını kesmiş. Bazılarının saçlarını siyaha boyayıp kıvırcık yapmış. Bazılarına da bıyık takmış. Gülsek mi ne etsek?.. Haa! Bir de ne yapmış? Bebeklerden bazılarını da camdan aşağı atmış. Vay vay vay! Çok sinirlenmiş demek ki Perihancık. Sinirinden saçını başını yolmaya başlamış. Boşuna dememişler keskin sirke küpüne zarar, diye… Masal bu ya! Birden bir mucize olmuş. Oda “Pufff!” diye dumanlar içinde kalmış. Küçük kız burnunun ucunu görememiş. Dili tutulmuş. Dumanların arasından ışıltılar ve hoş bir koku yayılmış odaya. Sonra gene dumanların arasından pul pul parıltılı kanatları, başında billûr tâcı, elinde sırça asâsı ile peri kıraliçesi görünmüş. Fakat bir tuhaflık varmış. Peri Kıraliçesi, masal kitaplarındaki ve çizgi filmlerdeki Peri Kıraliçelerine hiç benzemiyormuş. Onun da elleri ayakları tombul, saçları simsiyah kıvır kıvır, kaşları gür, dudaklarının üzerinde de aynı Perihan’ınki gibi tüyler varmış.

Perihan, “Sen de kimsin?” demiş şaşkınlık içinde.

Kıraliçe, “Peri Kıraliçesiyim ben.” diye fısıldamış büyülü sesiyle.

Perihan, “Ama sen çirkinsin!”

Kıraliçe gülmüş, “Çirkin mi? O da ne demek?” demiş yadırgayarak.

Perihan, “Yani işte… Anla… Güzel değilsin.”

Kıraliçe, “Güzel mi?.. Güzel de ne demek?..” demiş gene gülümseyerek.

Perihan, “Aynı zamanda kusura bakma ama safsın da galiba biraz.”

Kıraliçe, “Aaa evet! Ben saflıktan yapıldım. Bütün periler saflıktan yapılır.” demiş kulakları okşayan sıcak sesiyle.

Perihan, “Neyse!.. Tam anlatamadım ben zaten ya…” demiş kızgınlıkla.

Kıraliçe, “Anladım… O kadar da saf değilim merak etme. Senin düşlerini bozduğum için kusura bakma. Ama ben gerçekten Peri Kıraliçesiyim.” demiş. Ve Küçük kızın gözlerinin içine bakmış.

Perihan gözlerini kaçırmış, “Eğer gerçekten ama gerçekten öyleysen bir marifet göster de görelim bakalım. Mesela beni güzel yap mesela.” demiş.

Peri Kıraliçesi, sırça asâsını kaldırmış ve havaya bir çember çizmiş. Parıltılı bir çember oluşmuş. O çember gitmiş gitmiş Perihan’ın başına taç olmuş. Kıraliçe gene asâsıyla bir hareket yapmış. Yerde birden bire piyano tuşları oluşmuş. Kıraliçe sevecenlikle gülümseyerek Perihancığa, “Tuşlara dokun demiş.”


Perihan tuşlara dokunmuş. Sanki tuşlara her dokunuşunda büyülü sesler çıkmış. Her dokunuşta havada bir şeyler parıldamış. Perihan’ın aklı başından uçmuş gitmiş. Küçük kız içtenlikle tuşlara dokunmaya, bir yandan da belli belirsiz bir şarkı mırıldanmaya başlamış.

Duydum işte sesimi

Rengi değişti odanın

Rengi değişti çiçeğin

Hayatın tadı değişti

Amman amman ne lâflar! Ağzından çıkanlara kendi de inanamamış. Sesi de hakikaten öyle güzelmiş ki penceresinin pervazındaki kuşlar cıvıldamayı kesip onu dinlemeye başlamışlar. Yüzündeki kızgınlıktan eser kalmamış. Karamsar suratı aydınlanmış. Hafiften gülümsemiş. Gözleri ışımış. Kendinde çirkin bulduğu, beğenmediği ne varsa aynen eskisi gibiymiş fakat şöyle bir bakınca Perihan çok güzel görünüyormuş artık. E! sesinin ve tuşlardan çıkardığı ezginin güzelliğini de buna eklersek o artık az önceki kıza hiç ama hiç benzemiyormuş. Kendini şarkı söylemeye öyle kaptırmış ki ne kendini hatırlamış o ara, ne karşısındaki Peri Kıraliçesi’ni. Kıraliçe sessizce kaybolmuş. Küçük kız ise bütün bir gün durmadan şarkı söylemiş. Artık yüzü gülüyormuş. Tabi ki tek bir gün şarkı söylemek ona yetmemiş. N’apmış dersiniz? Bütün bir ömür şarkı söylemiş. Bir sürü hayranı olmuş. Konserler vermiş. Herkes onu çok beğenmiş, çok sevmiş.

Eee! Perihan erişmiş gerçekten de gerçek güzelliğe, biz çıkalım kerevetine… Gökten üç elma düşmüş biri Perihan’ın, bir Peri Kıraliçesi’nin, biri de şarkı söyleyenlerin başına.


5 yaratı:

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Masallar yitip gidiyor diyorlar. Masallar yitmez. Yitmediği gibi böyle güzelleri de eklenir üzerlerine.
Ne güzeldi...

Adsız dedi ki...

Güzeldi... Tüm masallar gibi güzel bitti... Perihan'ın güzel sesi, yeryüzündeki çirkinlikleri örtüverdi.. Hoş, gerçek hayata zaten böyle... Bir güzelliğe vurulup, bin musibete katlanmıyor muyuz sanki...

cüneyt uzunlar dedi ki...

Evet... Öyle...

Can Anar dedi ki...

yahu bu güzelim masalları okurken -sesli sesli hani bir bebeğe anlatır gibi-
pek bir duygusallaşıyorum, bir tuhaf oluyorum işte...
erken baba olursam şaşmayın:)
çocuk yüreğinize sağlık...

cüneyt uzunlar dedi ki...

Can Baba...