İkizler

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bit bitin peşinde it itin yedinde iken balık uçtu havaya lâfım düştü tavaya ben sana el ettim sen bana ne ettin işte aldım payımı dağıttım tayını zort babam zort yort anam yort kafası gülle gövdesi sille dili çatal dişi partal burnu bayır kaşları çayır hayırdır inşallah hayır derken efendim ikiz mi ikiz, ceviz mi ceviz iki kardeş yaşarmış.

Birinin adı Yunus öbürünün Veysel’miş. İki kardeş birbirlerini çok severlermiş. Birine bir şey olsa diğeri üzülürmüş. Biri bir şey başarsa öbürü sevinirmiş. Anlaşamadıkları şeyler de az değilmiş. Her gün tartışırlar ama hiç küsmezlermiş. Çünkü anne babaları da öyleymiş. Tartışırken öpüşürler, öpüşürken tartışırlar; bâzen tartışmakla öpüşmek birbirine karışırmış. Armut dibine düşer a! Yunus’la Veysel de inatla ve muhabbetle tartışırlarmış. Ne güzel! Ne mutlu aile!.. Fakat hep havalar güzel olmaz, kavunlar tatlı çıkmaz, işler yolunda gitmez tabi. Zamanla iki kardeş yeni yeni huylar edinmiş. Eskisi gibi aynı şekilde oynamaz, aynı şeyi sevmez, olaylara aynı şekilde bakmaz olmuşlar.

Mesela biri uçurtma uçururken diğeri salıncakta sallanıyormuş artık. Biri kürek çekmeyi öbürü yüzmeyi seviyormuş. Biri çikolatalı, biri reçelli ekmek istiyormuş. Biri köpekten kaçan kediyi, öbürü köpeği tırmalayan kediyi beğeniyormuş. Biri sonbahar geldi diye hüzünleniyor, diğeri kar yağacak diye seviniyormuş. Yunus’la Veysel’in anne babası sessizce seyretmişler çocuklarını, bu değişime ses çıkarmamışlar. Gel zaman git zaman yeni duruma herkes alışmış. Günler günleri, aylar ayları kovalamış...

Güzel, aydınlık bir yaz mevsimiymiş. Ailecek deniz kenarındaymışlar. İkizler kumdan kale yapıyorlarmış. Tanımadıkları bazı çocuklar da voleybol oynuyorlarmış. Derken top ikizlerin kalesine çarpmış. Kale birden “bum!” diye kum yığınında dönmüş. Veysel bu duruma çok sinirlenmiş.

Top oynayan çocuklara çıkışmış, “Gidin evinizin önünde oynayın bi kere topunuzu!” diye bağırmış.

İkizlerin anne babası gülüşmüşler.

Voleybolcu çocuklardan kızıl saçlı olanı, “Kazayla oldu ki! Niye baarıyosun ki!” diye diklenmiş.

Yunus, “Boşver boşver, gene yaparız. Boşver boşver.” demiş alttan alarak.

Veysel kızgınlıkla, “Ama onlar da dikkat etsinlerdi!” demiş.

Anneyle baba imalı bir şekilde öksürmüşler, tıksırmışlar. Orda bulunduklarını hatırlatmışlar.

Veysel kavgacı bir çocuk olmadığını göstermek istercesine voleybolcu çocuklara seslenmiş, “Bi anlıktı ki kızgınlığım benim bi kere. Tamam tamam geçti.” demiş.

Voleybolcular, Veysel’i yadırgamışlar ama yumuşamışlar da öte yandan. Veysel’in bu lâfı çevredekileri de gülümsetmiş ayrıca.

Eh! Neyse ki olay daha fazla büyümemiş. Herkes oyununa devam etmiş. Kulaç şapırtıları, yaramaz çığlıklar, meşin topun ele çarpınca çıkardığı ses ve masmavi bir koku… Ohh!.. hepsi karışmış birbirine. Çevredekiler ikizlerin anne babasına yaklaşmış onlarla muhabbet etmeye başlamışlar. Aileler birbirlerine meyve, kurabiye, çay ikram etmişler. Muhabbete dalmışlar. Herhalde herkes kendi çocuğundan söz ediyormuş. Günün güzelliği geri gelmiş. Derken voleybolcu çocukların topu suya düşmüş, açığa sürüklenmeye başlamış. Veysel topun peşinden hemen atlamış denize. Fakat top çok hızlı bir şekilde açığa sürükleniyormuş. Veysel’de peşinden yüzüyormuş. Büyükler muhabbete öyle bir dalmışlar ki çocukların ne yaptığını görememişler. Top açılmış Veysel açılmış. Top açılmış Veysel açılmış. Kızıl saçlı çocuk tehlikeyi anlamış ve var gücüyle bağırmaya başlamış. Büyükler uyanmış. Ama Veysel o kadar çok açılmış ki görememişler. Veysel çoook uzakta küçük bir nokta kadarmış! Öte yandan Yunus’da yokmuş ortalıkta! Tüm büyükleri, özellikle ikizlerin anne babasını bir telaş almış! Anne bağırmaya başlamış acıyla! Baba sağa sola koşturmuş şaşkınlık içinde! En sonunda kendini suya atmış! O da ne!? Çok uzakta bir kayık Veysel’e yaklaşmaktaymış. Kürekleri çekense Yunus’muş. Yunus kardeşini kayığa alıp kıyıya kürek çekmiş. Yarı yolda babaları karşılamış çocuklarını. Kıyıya kadar eskortluk yapmış onlara. Bir de sürpriz! Veysel denize kaçan topu getirip kızıl saçlı çocuğa vermiş.

Kızıl saçlı çocuk mahçup olmuş, “Sağol ya! Korkuttun ya! Üff! Sağol işte yani. Benim adım da Barbaros.” demiş. Büyükler de başka türlü bir mahcubiyet içinde gülümsemişler. O günden sonra Barbaros’la ikizler çok iyi arkadaş olmuşlar. Asıl önemlisi, yani kıssadan hisse, insanlar ikiz bile olsa tıpatıp benzemezler birbirlerine. Masalda görüldüğü gibi bunun yararları bile vardır hepimize.

Gökten üç elma düşmüş. Biri ikizlere, biri anne babaya, biri de bize.



6 yaratı:

Can Anar dedi ki...

mutlulukları, güzellikleri çarpı 2 olsun:)
ben bu "ikizler"i pek sevdim...

işte ne güzel başlıyor hafta masalla üstelik okuyana da elma düşüyor:)vitamin...

sağlığınıza sağlık...

cüneyt uzunlar dedi ki...

cümlemizin...

kabakmeltemi dedi ki...

ahah Can'ın yorumu da ikiz... :) bilerek mi yanlışlıkla mı? :)

ben bunu okuyunca rahatladım... öyle bi tepki yoktu, veremedim. :P

mehbup dedi ki...

bende ikizim,öncelikle büyünce düşünceler değişiyor,ama duygular değişimiyor,acıyı,sevinci,mutluluğu hissetiyorsun..benim üzüldüğümü ikizim hisseder..sadece olylara bakış açımız farklıdır..mutluyum ben,ikizim var...tebrikler..bloğunuzu izlemeye aldım..başarılar..

cüneyt uzunlar dedi ki...

bilgi için çok teşekkürler...

fakat verdiğniz bilgiyi bozmuyor değil mi masal?...

Adsız dedi ki...

Bende çok sevdim bu hikayeyi. teşekkür ederim. İkiz olmak güzel...